20 Ağustos 2009 Perşembe

sonra...
"acaba rüzgarlar kokusunu buraya getirir mi?" diye hesaplarken, yan koltukta oturan adamı koklamaya korkuyorsun...
stoklanabilse keşke bazı şeyler
sıcaklık mesela..
yada onun kalp atışları
o atışlarda bulduğun huzur...
dokunuşları...
ve inanıyorsun dünyadaki ilk materyalistin Tanrı olduğuna
kızamıyorsunda..
bi an varolup bi an yok oluyor duygular ne de olsa

pencere

her arabanın farı bir değilmiş
anladım...
yoldan önce ruha vuranlar varmış
aydınlandım...

H..İ..Ç

bi raf yaptım senden kalanların hatırına
baş köşeye koydum huzursuzluğumu
mutsuzluğum hemen onun solunda
onların arkasında kaldı uykusuzluğum
umutsuzluğum bi santim fark attı yarınsızlığıma
yalnızlık yazdım rafın üstüne
adından cımbızla aldığım harflerle..
arda kaldı h..i..c..
(bi noktada ben koyayım bu sevdaya)

21 Mayıs 2009 Perşembe

paxil

yırtıp atıyorum bu gece ruhumun el yazmalarını
kabuk bağlasın diye yaralar kitleyeceğim kapılarını
yeniliyorum kendime
ve
affediyorum kendimi
hızlanan bir müzik içimde
beynim kabullenmişliğin ahenginde
yeni kurallar koyuyorum
yıktıklarımın yerine
gözlerimin ardını oyup çıkarıyorum maziden
boşlaştırıp bakışlarımı
hoşlaştırıp gördüklerimi
ilk defa bakar gibi bakacağım kendime
farkında olmadan yaşadığım ne varsa
bir bir çıkaracağım masanın üstüne
utanmadan
kaygılanmadan
seçmeden/ayırmadan/ayrılmadan
dibe vurmadan çıkılmaz dediğim günlerin inadına
ve
tüm dibe vurmalarımın adına
yeniden başlayamazsın diyenlere aldırma
düzelmese dahi yılma
hangi en kötü "hiçbişey" yapmaktan daha kötü?

şıp. şıp. şıp.

ne çok yağmur yağdı bu sene
şehirle birlikte sende akıt pisliğini
topraktan geldin ya
toprak emsin hissizliğini

ve tekrar.. ve tekrar.. vee tekrar

daha çok kapanacak bu perdeler
korna seslerine çok küfürler edilecek
içtiğin sigaranın paketi belki 20 tl ye yükselecek
...
ve daha çok açılacak bu perdeler
havalı korna taktıracaksın arabana
yinede alacaksın o sigaradan
...
döngüye döneklik yapamazsın ki
döngü senin içinde
sen döngü emrinde
dön
dönebildiğin kere

15 Mayıs 2009 Cuma

aşk sayfa 85

"anladım ki insanoğlu fevkalade bir hal işitti mi ona 'hayal ya da rüya' der, geçer."

geçemediğin noktada anlarsın
yaşadıkların hayal değil
ağlarsın..
rüya olsa unutur belki yenisine yatarsın
gerçektir işleyen tenine
ne yaparsan yap içinden çıkarıp atamazsın

çömez

ve dün
ve şimdi
ve yarın
ve tüm yaşananlara rağmen
ve hala
ve ısrarla
aklına düştüğünde an-ı
içine sızdığında kokusu
gidiyorsa tedirğinliğin
içini kaplıyorsa o günlerin
tadını çıkar
aşk her zaman sana sahip çıkar

30 Nisan 2009 Perşembe

umut
ayakları ve yuvası olmayan
bir kuş aslında
yürümeyen..
uyumayan..
hep gökyüzünde
hep görebileceğin bir yerde duran
ulaşamadığın asla
dokunamadığın için inanmadığın
gördüğün için çabaladığın
duyularını çarpıştıran
kendinle savaştıran
neye ulaşma çabasındayız?
neyi neden aramaktayız?
cevap bulma mı aslolan
soru sormak mı yılmadan

aldat-ma

çıkıyorum işte yola
çıkınım umutsuzluk
umutsuzluğum bir dünya
uzakta...
çok uzakta...
sen bana aldırma
beraber yürüyoruz sanma
eskaza kesişti yollar
yanyana durduğumuza bakma

18 Nisan 2009 Cumartesi

başkent öğretmenevi

ve bu gece başka bir koku sindi tenime... senden sonra ilk defa! mutlu mu olmalıyım? bu şansı kaçırmamalı mıyım? zorlasam mı olur? zorlamadan da olacak mı acaba? zorum kendime mi? kokusu geliyo yazarken burnuma. ve ilginçtir senden hiç bir parça yok bu sefer. seni aramadım.. seni bulmadım.. seni bulamadım. bulamayacağımı bildiğimden mi aramadım. ve telefon çalıyor. izin vermeliyim kendime. bırakmalıyım başkasına her dokunuşta seni aldatma psikolojisini. açmalıyım telefonu "canım" diye. inandırmalıyım kendimi söylediğime

cezaevi profesörleri ve sen

sorguya çekiyorlarmış seni
evinden alınıyormuşsun
karının yanından
dönmeme ihtimaliyle kapatıyormuşsun kapıyı
bu kadar uzağındayken
hem ruh hem beden
korkuyorum seninle
gecelerim hep bir işkence
hep itiraf rüyalarım
senin yerine satıyorum inandığımız herşeyi
yapmadıklarımızı anlatıyorum
yapamadıklarımızı
gördüğüm kanları
gözyaşlarını
senin yerine bir itiraf daha bu gece
ben işin aşk kısmındayım hala
devrim benim neyime
eğer sende korktuysan
ve umutsuz bakıyorsa gözlerin
tek bir saniye
dindiyse o hırsın
bittiyse öfken
bıraktıysan savaşmayı
şimdi anlıyorum anlattıklarını
hak veriyorum bihaber beklediğim gecelere
senide mi sindirdiler
daha kaç senin gibileri sindirecekler
soğuk sorgu odaları
anlamsız yüzler
havada yerini haketmeyen sözler
sevdiğim
arkasından yıllar boyu gittiğim
senide mi bize benzetecekler
benim sormaya korktuğum soruları soracaklar sana
cevaplarken sen korkacaksın bu defa
ama sen susma
göz yumma
boyun eğme
mutlu bi ülke veremediysemde sana
temiz iç çamaşırı hazırlayacağım
mektupta yazarım korkma


21 Mart 2009 Cumartesi

tanıma

"Gözlerimi size ödünç versem, kaçınız, bana, benim gözlerimle bakmaya tahammül edebilirdiniz?"
...............
aynaya her baktığımda hatalarımı görüyorum. biri sağ gözümün hemen altına yerleşmiş, bir diğeri çenemin sol yanına ve başkası alnımın ortasına.. aynaya her baktığımda.. diğerleride görüyor mudur acaba?

12 Mart 2009 Perşembe

amannn doktorrr

........
şimdi babamı bekliyorum. doktorun reçetesini göstericem ve sorucam... hangi ilaç böyle bir anneden daha iyi gelebilir ki insana???
hayatım boyunca benim için çekilmez her durumu, her mecburiyeti hayatımın en güzel anıları haline dönüştüren birinin, annemin, ölmesi korkusu nefesimi kesiyorsa eğer yada babam yemek yerken "boğuluyorum su getir" dediğinde aklıma onun gerçekten bir gün boğulacağı/yokolacağı geliyor ve ben ağlamaya başlıyorsam; bu deli olduğum için değil. gerçekten sevilebilecek/ çok çok çok sevilebilecek insanlardan oluşan bir ailem olduğu içindir. akraba mecburiyetinin dışında yada kan bağı baskısıyla değil.. bu kadar güzel birer insan oldukları için sevdiğimdendir.
sizin içinde bir saptama: eğer kabızsanız, kalbiniz ağrıyorsa, grip olduysanız, ayaklarınız tutmuyor yada sürekli başınız ağrıyorsa.. yani kısaca ne bokunuz varsa kesin psikolojik! caaanım ülkemin caaanım doktorları, 7'den 70'e nin, saç telinden parmak ucuna her rahatsızlığını strese, ekonomik krize, işsizliğe bağlar olmuş. halk olarak delirme günlerindeyiz yani. depresyondaysanız korkmayın... yalnız değilsiniz. hatta değilseniz korkun!! 9u öğrenci 11 kişinin öldüğü bir okul saldırısının haberi verilirken "okulda türkçe dersi okutulmuyor" diye iki kere söyleyen bi haber spikerinin olduğu ülkede yaşıyorsunuz. en vurdum duymazlarımızın bile vurdumduyar yönlerinin bulunup deşildiği şu günlerde... deliyim... delisin... deliyiz... iyiki böyleyiz!

10 Mart 2009 Salı

bugün

elini uzattı bana
dedi gidelim..
sanırım "aklı başında" çağımdayım
cesaretimi kaybettim

dün

hiç değişmemişsin dedi bana. bir araba geçti o sırada yanımızdan. bir kadın yürüdü görmeden bizi. dikkat çekmeyecek kadar siliktik nasıl olsa. hiç değişmemişsin dedi bana kadının gölgesi terk etmeden arabayı. yüzünde yine o bildik ifade.. hiç değişmemişsin dedi bana. ne söylemek istiyor anlamadım.araba durmadı kırmızı ışıkta. kadın kayboldu gözden. silikliğimize bile şahit yoktu artık. baktı yüzüme.. özlediğim sadece bu tanıdıklık. hiç değişmemişsin dedi bana. anlamadım. oysa büyüdüğümü göstermeye gelmiştim ben. artık onun bana aşık olduğu yaştaydım. durdurdu arabayı. kaybolmuş bir yer zamanda. kaybolmuş bir çay ocağı. burası gibiyiz dedi bana. burası kadar gerçek, burası kadar belirsiz. hiç adını koyamadık hayatımızda. dokundu yüzüme.. hiç değişmemişsin dedi bana. sustum.. evet.. ben hala çocuktum. ve böyle kalmaktanda mutluydum. çaylarımız geldi işte. dumanından yol yaptık kendimize. içmezsek bitmeyecek çaylar. yaşamadan bitmiyor aşklar. haydi göm tüm yaşanılmayanlarını çaya.. yudumla. sonra git dumanın çizdiği yolun ardından. zaten kimse görmedi seni onun yanında. şahidi olmayınca yaşanmamış sayılır... aldırma... beş yıl öncede mi kördü bu çaycı? kedinin kulakları o zamanda mı kesikti?? hiç değişme dedi bana. tuttu elimi. artık tüm bedenim elindeydi. yudumla hadi olmayacak anılarını. ağzında tadılamayanların buruk tadı... ve artık büyümeye çalışma..bunların hepsi bir hayaldi.. hatırlama...

duvar saati

tik tak.. geçiyor hayat
tik tak.. biri daha doğdu ve öldü diğeri bilmiyor bu döngü dur durak
tik tak.. sen hala boş şeyleri kafana tak
tik tak.. sonsuzlukta kaybolmak

2 Mart 2009 Pazartesi

sirkeli sarmısaklı

bir koku
aptal bir salata sosu
nasıl da mahvetti
oynadığım oyunu
tüm hücrelerim sen yine
en zayıfımdayım
hatıralar yiyor beynimi
dokunuşlar kemiriyor tenimi
sesin yankılanıyor kulağımda
elim ayağım tutuldu
ama sen uyuyorsun onun yanında
sindiremiyorum
her sabah başkasıyla uyanmanı
gözünü açar açmaz ona bakmanı
sindiremiyorum
almıyor içim bir türlü
düşündükçe kendimden iğreniyorum
keşke diyorum
keşke
ölsen
benden başkasına sığınmasan
sığınak olmasan
sadece ölsen
damarlarım çatlıyor hırsımdan
bir koku
aptal bir salata kokusu
niye bozdu benim
mutlu mesut oyunumu
nasıl takacağım bu maskeyi yine
nasıl iteceğim seni
ruhumun en içine
içtiğim ilaçlar boşa gitti yine
sen sorununda döndüm en başa
bir koku yaa
aptal bir salata sosu kokusu
yapanın a.q.

incir ağacı

kabullenemiyorum...
yokluğunla savaş veriyorum
gücüm tükeniyor
yeniliyorum...
sanki kabul edersem gittiğini
işte o zaman bitecek
rüyalarım beni terkedecek
o zaman unutacağım kokunu
bu hikaye o zaman bitecek
klasik bir film sahnesi
uçurumun kenarında hayalin
elini bırakırsam artık benim değilsin
anlamıyorum
bunu akla olgunlaştırmam gerektiğini
söyleyenleri
anlayamıyorum
bir daha o nefesten soluyamayacağımı
hiç bir omuzda o kadar huzurlu uyuyamayacağımı
öyle içten gülemeyeceğimi mesela
güvende olamayacağımı...
tamam bitti
bunlar elimden kayıp gitti
dememi bekliyorlar
ama diyemem
son çarem
bunların hayallerini kaybedemem
seni beklemekten vazgeçemem
bir gün geri dönme umudumu yitiremem
atamam o montu
kıramam telefonu
yakamam ki tenimi
silemem gözlerimden seni...
yas tutmamı bile çok görüyorlar bana
bak buradayım hala
aynı bıraktığın yerde
aynı sana git dediğim günkü gibi
aynı mecburiyetlerim var yine
keşke
diğerlerini dinlediğim kadar
dinleseydim seni
pişmanım!
mantıklı olduğum için
düşünmeye başladığım için
sana yüz çevirdiğim için
pişmanım!
vazgeçtiğim için..
bu
yapabildiğimin en iyisi bu
gidebildiğim gidişin en uzağı
dahasını istemesinler benden
eğer bilseydim
şu acının bir parçasını dahi bilseydim
ölürdüm
ama gitmene izin vermezdim
geçti diyorsun değil mi
sen bana bunların hepsini
en başta söyledin
göremedim sevdiğim
sonumuzun bu olacağını bilemedim
özürdilerim
çok özürdilerim
herşeyi ben mahvettim

28 Şubat 2009 Cumartesi

hep kalbimde olacaksın

ama ama ama neden??? neden değiştirmişler tüp çikolatanın kabını? niye böyle tüketiciye bağlı kararları bizi hiç umursamadan alılar ki? sevmiyorum alışkanlıklarımın değişmesini. değişince alışkanlık olmaz hiç bişey çünkü. en kuytu marketlere baktım. marketlerin en bayat raflarına. yokkkk! hiç mi kalmamış eski kaplı tüp çikolata piyasada? plastikten yapmışlar yeni kabını. nasılda yapmacık duruyo bi görseniz. eskisi gibi içi bittikçe kıvıramayacağım, sonra kaba yapışanları yalamak için makaslarken elimi kesemeyeceğimmesela. metalin o soğuklu, o tadi gelmeyecek artık ağzıma. ama ama ama ben çok üzüldüm yaaa:( trip yapıp bi daha yemem diyemeyecek kadar çok seviyorum. artık her yediğimde eski halini aldatıyormuş gibi hissedicem kendimi. ne hakları var bana bunu yaşatmaya:( mamak çöplüğüne baksam... eski kaplarını bulsam.. yenideki çikolataları ona sıksam..?! evet evet yapmalıyım bunu.. gidiyorum!

27 Şubat 2009 Cuma

yen kendini

ne garip kendinin farkında olmamak.. ne garip vücudunun "yeter" çıklıkları atması.. ve senin ancak bunun sonunda anlaman tükendiğini...
çözüm bulamıyorum çünkü gerçek sorunu bilmiyorum. nöbet haline gelmeye başladığına göre bu nefes kesilmeleri çözümün yakınında bile değilim. bişey var.. benim içimde, benim bedenimde, benim bünyemde.. bişey var.. ama ben bilmiyorum.. uğraşıyorum ama bulamıyorum. ne zaman uzaklaştım bu kadar kendimden. nasıl becerdim yaşarken yaşadıklarımdan böyle bi haber olmayı? ne zaman bıraktım sormayı, sorgulamayı.... daha önemlisi neden bıraktım.. bu aleladeliğe niye kapıldım. yaşadıklarım üstüne düşünemeyecek kadar anlamsız mıydı? yada alacağım cevaplardan korkum bu kadar fazla mıydı? eğer öyleyse bunları neden yaşadım???
büyük, derin, acımasız ve acılı bir pişmanlık var içimde. onu alt etsem pişman olmanın pişmanlığı baslıyor bu seferde. sanki tüm ruhumu ele geçirmiş. ne soğuk bir kelime...
denedim.. herşeyin üstüne basıp geçmeyi, adım atmayı denedim... acaba burada mı yenildim? hiç birşey çözülmeden bırakılmıyormuş meğer. saçlarımdan karışık geçmişim.. başlasam çözmeye..?! gelir mi ki sonu? becerebilir miyim? yüzleşebilir miyim geridekilerle??
bu kadar gücüm var mı bilmiyorum.. korkuyorum.. kendi içimde göreceklerimden korkuyorum.. nerede olduğumu, ne hale geldiğimi öğrenmekten korkuyorum...
hep bu korkular mahfetti beni.. bi de şu tene işleyen kokular! terkedilmekten öyle korktum ki hep, bırakıp giderler diye çoğullaşamadım. yalnızlık korkumdan yalnızım. hatta öyle yalnızım ki kendim bile yok etrafta. insanlardan önce ben terkettim kendimi. gemiyi önce kaptanlar terkedermiş ya.. nerelere gitti ruhum acaba? haberim olmadan neler gördü neler öğrendi? neleri göğüsledi? karşıma alıp konuşmalıyım artık. bi habersizliğimden bile bihaberdim. bu da bi başlangıç!
....................................................................
"keser döner sap döner
o sap niye hep sana girer" bu cümleyi atmak lazım bi kere lugattımdan. yakınma artık. dünyanın seni mahvemek gibi bi planı yok. hatta dünyanın seni taktığıda yok. en az senin kadar umursuz ve umutsuz senden.. tanrı desen.. belki dünyadaki tüm insanları o yarattı ama seni o mu yarattı bu bile şüpheli. herkes işini gücünü bırakmış komplo kurmuyo sana. zaten merak etme bunu düşünebilecek kadar bile beyni yok çoğunun. sen yapıyorsun herşeyi. kararın en hatalısını sen veriyorsun.. insanın en yanlışı sen buluyorsun. makyajın en kötüsünü bile yapan sensin. kendini kendinden soğutuyorsun.yaptıysan bile hata (ki saymakla bitmez biliyorum) boşver... intikam alma artık kendinden.. ne o geri gelecek ne de gelse eskisi gibi sevecek. çocukluğuna da dönemeyeceksin hiç bir zaman. baban omzuna alıp seni gezdirmeyecek. kurtul şu anılardan. takılıp kalma geçmişe. eskiyi düşüne düşüne bugünüde eskittin. geçmişin üstünden o kadar geçecek ki yakında özleyebileceğin bir geçmişin bile olmayacak elinde. neyin yasını tutuyorsun, neyin bedelini ödetiyorsun kendine? ablana o sözleri sen söyledin. sen terkettin o adamı. o şehri sen seçtin. sen içtin. sen gezdin. sen seviştin. bunları yaparkende istediğinden gayet emindin. şimdi ne derdin? bu kadar mı güçsüzleştin. sen ne zaman böyle arabesk ne zaman böyle acınacak hale geldin.
suss!! içten içe ama ben hiç birinden pişman değilim deme! bari bana yalan söyleme.. verilecek ne hesabın varsa ver kendine. sindir... kabullen... alış... ne bok yersen ye. bedenin gibi sende yeter de!
yen..
yenil...
yenilen...

amin...

mor bir gece çöküyor üstümüze
polisler devriyesinde sessizliğin
yatağın kenarına kayıyorum iyice
gözümü yumsam yanımdasın
ama bozulur denge...
üst kattan dua sesi geliyor
sana olamadığım kadar yakınım tanrıya
yanımda yerin hazır
gel de beni kutsa

kendini eleveriş

ummadığım insan..
içimde öyle bi yere dokundun ki
uyandırdın tüm umulmayanları
kabul etti tenim kokunu
dün hiçken hayatımda
şimdi istemesemde soluduğumsun
sabahları biraz daha sen gibi uyanıyorum
televizyona sen gibi bakıyorum
ve gülerken seni anıyorum
senin için anlamsız bi an
bana anlam kattı yeniden
amaçsız
sonuçsuz
beklentisiz
hasarsız bi his...
hiç haberin olmasa da bunlardan
ve zaten olmayacağı için yaşanmış olsalarda
teşekkür ederim...
bende seni ruhuma tekrar beklerim...

26 Şubat 2009 Perşembe

kayıp aranmıyor

şehir karşımda ama sen yoksun
eksikliğinden mi eksiliyorum
eksildiğim için mi eksildin
ben ne zaman böyle eskidim?
............................
tuvalet kağıtlarındaki
kalp desenleri gibiyim
sevebilme yeteneğimi kaybettim
.............................
çevir kafanı bakma
bu yıpranmalara aldanma
herkes neler görüp geçirdi
sanki bu dünya bi sana mı geçti
döneceksin yine başa
daha çok yalan var
gögüslenecek tek başına
hadi dinlen biraz
yorma bu kadar kendini
benden süresiz izin sana
ey.. ruhh..
yenilenince üç kere tıkla

horoz şekeri

çocuk olmak zordur..
çoktur istekleri..
olmayınca kırıklıkları çoktur..

affan dede de yok ki artık, para sayıp alsak kırılmamış nadir günlerimizi.

25 Şubat 2009 Çarşamba

an(a) kız(an) adam

bir an...
alanya...
lüks bi otelin girişi...

bi kız... yığılmış kaldırıma ağlıyor... özenip yaptığı makyaj akıyor yüzünden.. o siyahlıklar göz kaleminden mi? ruhunun kiri mi damlayan? az önce el ele çıkmamış mıydı sevgilisiyle bu kapıdan? ayrıldılar mı acaba? ya da sadece o mu olmamış ayrılığa ağlayan? yüzünde hep korktuğu günün geldiğini gösteren acı. hangi aşkın tadı böyle can alıcı? annesi nerede acaba? kim var o ihtiyaç duyduğunda yanında? belli.. uzun zaman önce o da vazgeçmiş otobüslerde, çocuk olmaktan. ama kuramamış böyle afilli cümleler giden saflığının ardından.

bi adam... otobüse binmiş onun için güzel geçen tatilin ardından.. alışılmışlığına gidiyor. kafası rahat.. karşılaşılacak her soruna dair cümleleri hazır doğuştan. bi an soruyor kendine "neden böyle yaptı" diye sadece bi an.. öyle hızlı cevaplayıp savuşturuyor ki kız daha kalkmadı kaldırımdan.

ağlıyor kız.. görsen sanki varoluşundan beri o kaldırımda.. öyle yalnız.. onun gözyaşlarından nem tutmuş bu şehir. deniz sadece kandırmaca. neden ağlar insan? gözyaşımı içinden akıp gitmesini istediği? benliğimi yoksa?

ne mi oldu sonra?! kız bıraktı ağlamayı.. yüzyıllardır oturduğu kaldırımdan kalktı. düzeltti üstünü başını. odasına çıktı... çok geçmeden valizle indi aşağıya. yüzünde yeni bir makyaj yeni bir yüz yüzünde.. kendi bile unutmuş içindeki kirlerin nasıl aktığını. hazır yeniden yitirmeye kalan son saflıklarını. anahtarı bıraktı lobiye.. yürüdü.. yürüdü.. hiç duraksamadan geçti günah çıkardığı kaldırımdan. bindi taksiye..yol almaya başladı kendi alışılmışlığına...

...

Meğer eski bi masalmış unutmak.. Buna güvenipte vurunca anladım o kapıyı.. iş terketmek değilmis nedense.. Hesaplaşmakmış asıl can alanı. Ve sen artık suçlayamayacağım kadar uzaksın bana.. Vazgeçtim savaşmaktan anılarla.. Sende bırak.. Bırakta yıkasın bizi geçmiş.. Bırakta barısalım ayrılıkla.

alerji

... Ve ben yine inatla sana yumuyorum gözlerimi hergece. Hangi gerçek değiştirebilir ki sevgiyi, hangi ayrılık azaltabilir? Hangisidir en acısı? Hikayenin sonunda aldatılmıs olmak mı yoksa aldanmak mı? Tek bir soru çözümler tüm yaşananları; Kokunu duydukça nefesimin kesilmesi aşktan mıydı?! Yoksa sadece parfüme alerjim mi vardı?

klişe

Kaç sinek ucmuştur kendi leşinin üstünde hala kurtarılacak biseyler var mı diye? Ne kaldı benden geriye? Utancini soyleyemeyen bir dil, hata yaptıgını kabullenmeyen korkak bir cesaret.. Ve cok zaman sonra degirmen taşlarından kurtulunca ruhum devrilip kalacak bir çıkmaz sokağa. Son söz olacağım adressiz bir intihar mektubuna. Yinede diyeceğim.. Yinede denedim! Yenildim tekrar denedim. Daha iyi denemeyecek kadar sifatsız da olsa tekrar yenildim yeniden denemek için.. Ne kaldı benden ne kaldı yüregmden geriye? Acı.. Kendini kandırmaya calışmak can alıcı!

24 Şubat 2009 Salı

...ve yazıyorum

yazıyorum çünkü konuşamayanlardanım bende. belki de hayatımda dahil olduğum tek grup bu. bütün -izm'lerden ve -lar -ler'den uzak hayatımda ki ilk çoğulluk.. biri; ses notadır demişti bana. işte o zaman başladı farkındalığım. nota bilmiyordum.. sesim çok berbattı.. ve "kulağım" da yoktu. ee ses çıkarılmadanda konuşulamıyordu. konuşamamak yetmiyor gibi duyamıyordum da aslında. ne güzel bi çıkış bulmuştum kendime. tüm çözümsüzlüklerin, anlaşmazlıkların sebebi buydu hayatla. her söylediğim yanlış, her yaptığım hata değildi. ben sadece müzikten anlamıyordun oysa!
yazıyorum çünkü hatırlamak istiyorum her düşündüğümü. ancak böyle takip eder insan gelişimini. baktığınızda geriye ne var elinizde? toplum olarak mutlulukları zaten önemsemiyoruz pek ama en acı'larımız bile unutulmuyor mu zamanla? ne hatıralar var, ne düşler, ne düşünceler, ne düşüşler... 3 kitap, 2 anı yetiyor diğerlerinin üstünü toz kaplatmaya. ben gelişiyorum değişiyorum aslında. eğer 22 yıldır bunun farkına varmadıysam ve görünmüyorsa bu yapılanma benim aptalığımdan değil, takipsizliktendir bi bakıma.
yazıyorum çünkü yapacak daha iyi bi iş yok bu zamanda...